Son Dakika
Bu yazı aslında bir devam yazısı. Gazeteniz Türkiye, yeni yayın hayatına başlarken ikinci gazeteye “fakirleştiren büyüme” modelini ve Türkiye’yi incelemeye çalıştım. Fakirleştiren büyüme aslında son 30 yılda dünyanın sorunu. Finansal varlığa dayalı sanal büyüme modellerinin duvara tosladığı son nokta fakirlik oluyor. Yarınki gelirini bugünden harcayan insanlar aslında yarınlarını da ipotek altına aldılar. Borçlu yaşam bankalara ve finansal sisteme göbekten bağlanmış bir toplum ortaya çıkardı. Görünüşte artan zenginlik gerçekte azalan işçi ücretlerini beraberinde getirdi. “Arz iktisadı” ile sermayedar desteklenirken finansal varlıkların değer artışı azalan ücretlere bağlandı. Kısaca gelir dağılımı bozulan, yarının gelirlerini de tüketen gelişmiş batı ülkeleri krizin ucunda kıvranıp durmaya başladı. Ve ortaya 80 yıl sonra yeni bir ekonomik buhran çıktı.
Türkiye’de büyüme ve istihdam
Türkiye’de ekonomik büyüme ve istihdam arasındaki bağı küresel ekonomik sistemden ayrı düşünemeyiz. Büyüme ve istihdam aynı zamanda ülkenin üretim gücü ve katma değer kapasitesi hakkında da fikir vermektedir.
Tabloya bakarak rakamlar üzerinden iki çarpıcı noktayı görüyoruz. Ekonomik büyüme ve istihdam arasında 2002-2007 yılları arası ile 2007-2012 yılları arasında ters bir gelişme olduğunu görüyoruz.
İlk beş yıllık dönem toplamında Türkiye milli gelirde yüzde 39,6 oranında reel büyüme sağlarken istihdam artışı sağlayamamış, tersine çalışan sayısı azalmıştır. Büyüme ile istihdam arasındaki bağın bu kadar açılmış olması otomatik olarak toplumda yüksek katma değerli üretim artışı algısı oluşturmuştu. Büyümenin yanında çok ciddi kalkınma ve gelir artışı sağlandığı tartışmalarını da beraberinde getirmiş ve çok sevinmiştik. İkinci beş yıllık dönemde ise karşımıza tam tersi bir tablo çıkıverdi. Ekonomik büyüme küresel krizinde etkisi ile ikinci beş yılda yüzde 16,2 oranına düştü. Fakat istihdam tam tersi işledi ve yüzde 19,7 oranında arttı. Yani büyümeden çok daha hızlı bir istihdam artışı karşımıza çıktı. Büyüme oranındaki düşüş ve istihdam oranındaki hızlı artış akıllara kaçınılmaz sorunu getirdi. Acaba Türkiye değer oluşturan ekonomik yapıdan vazgeçerek ekonomik değeri düşük emek yoğun sektörlere yeniden geçiş mi yaptı?
Büyüme istihdam oluşturma kapasitesi arasındaki ilişkiyi 2013 yılında da görebiliyoruz. Yılın ilk yarısında ekonomik büyüme yüzde 3,7 oranında gerçekleşirken istihdamdaki artış ise yüzde 2,9 oranına ulaştı.
Türkiye 2002-2007 yılları arasında ihracatını 35 milyar dolardan 130 milyar dolar sınırına taşırken ve yüzde 40’a yakın büyürken çalışan sayısı 616 bin kişi azalmıştır. Oysa Türkiye’nin son beş yılda ihracatı yerinde sayıp büyümesi sadece yüzde 16,2 artarken 4 milyon 83 bin kişiye ek istihdam sağlamıştır.
Yeni sistemin düşündürdükleri
İstihdam oluşturan ama büyüme sağlamayan yeni ekonomik sistemde çalışanların durumu ayrıca merak uyandırmaktadır. Büyümeye katkısı olmayan bu 4 milyon kişi eklendiğinde çalışanların reel ücretleri ve milli gelirden aldıkları pay ne olmuştur? TÜİK 2006 yılında yayınına son verdiği Milli Gelir paylaşımını yeniden yayınlar mı?
Türkiye
BENZER HABERLER