Son Dakika
İşte Eğitim İlke-Sen tarafından “MEB Tasarısı” hakkında yapılan açıklamaları ise şöyle:
Eğitim İlke-Sen olarak Meclis’e sunulan ve mevcut şekliyle yasalaşması halinde ciddi sıkıntılara yol açabilecek “MEB Tasarısı” hakkındaki değerlendirmelerimizi paylaşıyoruz.
Eğitim İlke-Sen olarak açıklamalarımızda eğitim sistemi açısından önemli kararların aceleci ve parçacı şekilde alınmasının çözüm yerine yeni sorunlara yol açtığının altını ısrarla çizmemize rağmen, görüyoruz ki, bakanlık bürokrasisi bildiğini okumaya devam ediyor.
Bakanlığın kapalı kapıları ardında alınan kararlar; istişareden uzak biçimde hazırlanan ve son ana kadar kamuoyundan gizlenen kanun ve yönetmelik tasarıları her defasında konjonktürel gelişmelere dönük düzenlemeler içeriyor. Sonuçları itibariyle her açıdan düşünülmeden alınan bu kararların kısa süre içinde sakıncalarının ortaya çıkması ise arada geçen zamanı ciddi bir kayba dönüştürüyor.
Bunun son örneği Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”dır. Birçok düzenlemeyi içeren bu tasarı, özellikle mevcut siyasi kriz ortamını eğitim sistemine taşıyor olması itibariyle dikkat çekicidir. Fakat kritik düzenlemeler içen ve bazı sorunlara çözüm olarak sunulan MEB tasarısı, beklenenin aksine çözümsüzlük ve belirsizlik getirecektir.
Eğitim İlke-Sen olarak tasarıyla ilgili görüşlerimizi paylaşmak istiyoruz:
ADAY ÖĞRETMENLİK
1) Tasarıda, ilk ataması yapılan öğretmenlere, bir yılın sonunda herhangi bir disiplin cezası almamış ve performans değerlendirmesine göre başarılı olmak şartlarını sağlamak kaydıyla, yapılacak yazılı ve/veya sözlü sınava girme mecburiyeti getirilmektedir. Buna göre sınava girmeye hak kazanamayanlar ile üst üste iki defa sınavda başarılı olamayanlar aday öğretmenlere kadro verilmeyecektir.
Disiplin cezası, performans ve sözlü sınav gibi muğlâk, siyasi istismara ve baskıya açık ölçütlerin getirilmesi doğru değildir. Üstelik birinci yılın sonundaki başarısızlık değerlendirilmesinin sonucunda, aday öğretmenin bir başka il veya ilçede görevlendirilecek olması da ayrı bir sorundur.
Tüm bu baskılar, kaçınılmaz ve haklı olarak aday öğretmenlerin dikkatini asıl sorumluluk alanları olan eğitim-öğretimden uzaklaştıracaktır. Bu sebeple disiplin cezası almama ve sözlü sınav şartı ile başka bir ile/ilçeye gönderme ifadeleri metinden çıkarılmalıdır.
GÖREV SÜRELERİNİN SONLANDIRILMASI
2) Tasarıda okul ve kurum müdürü, müdür başyardımcısı ve yardımcısı olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevinin, 2013-2014 eğitim öğretim yılının bitimi itibariyle başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erdiği ifade edilmektedir.
Görev süresi dolanların yerine yapılacak atamaların il milli eğitim müdürlerinin ve valilerin inisiyatifine verilirken, ne tür ölçütlerin esas alınacağının belirsiz bırakılması, yol açacağı adaletsiz atamalar sebebiyle çok ciddi bir huzursuzluk kaynağına dönüşecek niteliktedir. Çünkü ne atamaların ne de görevlendirmelerin yenilenmesinin ne tür bir usulle gerçekleştirileceği belirtilmemiştir.
Böyle bir uygulama, üst düzey bürokrasiye, dolayısıyla siyasi iradeye bağımlı, onun tercihlerine dayalı bir anlayışı getirecektir. Hakkaniyet ve liyakatin esas alınması gerekirken, tamamen yandaşlığın öne çıkacağı bir düzen oluşacaktır. Mevcut yönetici atama usulünün sorun olduğu ortadadır, fakat tasarıdaki teklif çözüm yerine eğitim yönetimine yeni bir kriz getirmektedir.
Mevcut tasarı, siyasi kadrolaşma kaygılarını haklı çıkarmaktadır. Bunun yerine; kararı okullarda görev yapan öğretmenlerin ve çalışanların tercihine bırakacak bir düzenleme daha anlaşılır olabilirdi.
DERSHANELERİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ
3) Dershanelerin kapatılması süreci, önemli bir eğitim sorununu çözmekten uzaklaşmıştır. Tasarıdaki maddeler ise dönüşüm adı altında kamu kaynaklarının, güçlü finansmana sahip ya da gerekli desteği almaya aday özel sektör kuruluşlara transferine yöneliktir.
Kamu okullarının ödenek sıkıntısı çektiği, velilerden bağış ya da aidat almak zorunda bırakıldığı bir vasatta kamu arazilerinin özel sektöre tahsisi, özel okullara öğrenci teşviki gibi düzenlemeler kabul edilemez.
4) Dershanelerde görev yapan öğretmenlerin MEB bünyesinde görevlendirilmeleri, bu konuda bir mağduriyeti önleme amacı taşımaktadır. Fakat düzenlemenin başka mağduriyetler doğurma ihtimali göz ardı edilmektedir. Şayet bu kontenjan, ataması yapılmayan öğretmenler için ihdas edilen kontenjandan düşürülürse, bu haklı olarak tepkiyle karşılanacaktır. Böyle bir soruna müsaade edilmemelidir.
Diğer taraftan dershaneleri denetim konusunda görevini yerine layıkıyla getirmeyen MEB’nın şimdi 6 yıl sigortalı çalışmış olmak gibi hangi gerekçeye dayandırıldığı belirli olmayan bir sınır getirmesi de dershane öğretmenlerini tedirgin etmektedir.
Yine dershane öğretmenlerinin kadroya alınması için getirilen sözlü sınav şartı da, kişiye özel muamele yapılacağı şeklinde yorumlanabilir. Düzenlemede dershanelerde çalışan yardımcı personelin durumuna ilişkinse hiçbir düzenleme yer almamıştır.
Anlaşılan o ki, tasarının ilgili maddeleri eğitim çalışanlarını, emekçileri değil sermaye sahiplerini önceleyen bir anlayışla hazırlanmıştır. Bu sebeple eğitimin piyasalaştırmasını hedefleyen konulara önem verilirken, emekçilerin, atama bekleyen öğretmenlerin hakları üzerinde durulmamıştır!
TÜM EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİNİN İZNE TABİ OLMASI
5) Tasarıda yer alan “Her ne ad altında olursa olsun, eğitim ve öğretim sunmak amacıyla yürütülen faaliyetler Bakanlığın izin ve denetimine tabidir. Bu faaliyetleri yürütenler özel öğretim kurumları için bu Kanunda öngörülen kurallara uymakla yükümlüdür.” şeklindeki 10. maddede yer alan “her ne ad altında olursa olsun” ifadesi ciddi bir soru işareti uyandırmaktadır.
Eğitimin tamamen devlet tekelinde alındığı, toplumun kendi alternatiflerini geliştirmesine izin verilmediği mevcut düzende, bu madde Tevhid-i Tedrisat ruhunun diri tutulduğunu göstermektedir. Haliyle, tanımı yapılmadığı, sınırı netleştirilmediği için son derece geniş yorumlara müsait olan bu kanun maddesi, sivil toplumun sunabileceği farklı eğitim-öğretim faaliyetlerinin dahi bakanlığın iznine mecbur bırakılması gibi son derece yanlış sonuçlar doğurmaya müsaittir. Bu sebeple tasarıdan mutlaka çıkarılmalıdır.
UZMAN ÖĞRETMENLİK
6) Tasarıdaki düzenlemelerin yasalaşması akabinde “Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği”nin akıbeti belirsiz bir hal alacaktır.
Uzman öğretmenlik uygulaması konusundaki adaletsizlikler aynen devam etmektedir. Bakanlık bürokrasinin bu konuda sorumluluğunu yerine getirmemesi ise adaletsizlikler üretmektedir. Sorunun çözülmemesi sebebiyle okullarda şartları taşıyan ve aynı işi yapan öğretmenler arasındaki ücret farklılığı, “eşit işe, eşit ücret” ilkesine zarar vermektedir.
Birçok öğretmen bu sebeple hakkını yargı yoluyla aramak zorunda bırakılmış, yargı kararları ise sorunu daha karmaşık bir hale getirmiştir. Bir süre önce uzman öğretmenlik/başöğretmenlik unvanlarını mahkeme kararıyla elde edenlerin, mahkeme kararının aleyhlerine kesinleşmesi halinde bu kişilere unvanlarının iptal edildiği tarihten önce yapılan ödemelerin geri alınması söz konusu olmuştur. Tasarıda, bu hatadan dönülmektedir. Fakat bu kez de geri ödeme yapan öğretmenlerin durumu belirsiz bırakılmıştır.
ÖZÜR GRUBU ATAMALARI
7) 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37’nci maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edilen üçüncü cümlesinin “Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına bağlı yer değiştirmeler ise yarıyıl ve/veya yaz tatillerinde yapılır.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Bu gerekli bir düzenlemedir. Fakat maddeden “veya” ifadesi kaldırılarak, özür grubu atamalarının hem yarıyıl hem de yaz tatilinde yapılması kesinleştirilmelidir.
Ayrıca özel ve aciliyet arz eden bir özür durumunda, öğretmenleri bu süreyi beklemek zorunda bıraktırmayacak düzenlemelerin yapılması daha doğru olacaktır.
TALİM TERBİYE KURULU’NUN DÜZENLENMESİ
8) Tasarıda, Talim ve Terbiye Kurulunun Bakanlığın bilimsel danışma ve inceleme organı olarak düzenlenmekte, böylece Kurulun eğitim politikaları konusundaki karar alma yetkilerinin ilgili hizmet birimlerine devredilmektedir.
Eğitim sistemi üzerinde bürokratik bir vesayet organı olan TTK’nın kararlarının tavsiye niteliğine döndürülmesi yerinde bir değişikliktir. Tabi bunun TTK ile sınırlı kalmaması gerekmektedir.
PROJE OKULLARININ SEÇİMİ VE ATAMALAR
9) Tasarının 22. maddesinde proje okullarından bahsedilmektedir. Doğrudan bakan onayıyla seçilen bu okullara/kurumlara yapılacak atamalar da yine bakanın inisiyatifindedir. Ne okulların seçimi, ne bu seçimin süresi ne de bu okullara yapılacak her türlü atama konusunda belirli ölçütlerin getirilmemesi, bir kez daha siyasi mülahazalarla yapılacak atamaların hakkaniyete uygun düşmemesi gibi bir sorunu gündeme taşımaktadır.
Eğitim İlke-Sen olarak yukarıda bazılarını sıraladığımız eleştirilerin, mevcut tasarı yasallaşmadan dikkate alınacağını ümit ediyoruz. Aksi takdirde Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı oluşacak yeni sorunlara, eğitim camiasında yaşanacak büyük huzursuzluğa kendisini hazırlamak zorundadır.
Eğitim İlke-Sen olarak, eğitim sistemindeki sorunların günübirlik ve yaşanan krizleri atlatmaya dönük konjonktürel değişiklikler ile çözülemeyeceğini hatırlatıyoruz. Reforme edilerek kurtarılamayacak kadar çökmüş, yozlaşmış ve sorun üreten bir sistemle karşı karşıya olduğumuz unutulmamalıdır.
Eğitim İlke-Sen olarak parçacı çözüm arayışlarından ziyade, eğitim de dâhil olmak üzere sistemin tamamına dikkatimizi yoğunlaştıran bir mücadele anlayışını geliştirmeyi savunuyoruz. Bunun için eğitim sisteminin sorunlarını tartışırken, eğitim sisteminin bizatihi kendisinin bir sorun olduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
EĞİTİM İLKE-SEN
İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası
TBMM’ye Sunulan MEB Tasarısı (Tam Metin)
BENZER HABERLER