Son Dakika
DENİZ ZEYREK
Biz gazeteciler, yine içeriden çok fark edemediğimiz bir bilgi ve soru yağmuruna maruz kalıyoruz. Sanırım, artık şerbetliyiz. Yoksa bu kadar hızlı ve yoğun gelişmenin karşısında akıl sağlığımızı nasıl koruyabilirdik. Baksanıza Ankara ve Türkiye gündemi yine Star Wars filmlerini andırıyor. Gündem maddeleri, bitmek tükenmez sorular, uzayda hızla üzerimize gelen gemilerden yağan ışın silahları gibi:
“Başbakan ne demişti?”, “Amacı neydi?”, “Seçim için mi yapıyor”, “Yardımcısı Bülent Arınç neden isyan etti?”, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bayrak açacak ilk isim o mu olacak?”, “Ankara kulislerinde ne konuşuluyor?”…
ASLINDA NE OLDU?
Başbakan’ın ne dediği, neden dediği sorularının yanıtı artık üç aşağı beş yukarı biliniyor. O nedenle doğrudan “Arınç neden isyan etti?” sorusuyla başlayalım.
Yanıt verirken içinde Cumhurbaşkanı Gül’ün de geçtiği çok karmaşık siyasi senaryolar yazmaya, AK Parti’de derin görüş ayrılıkları aramaya gerek yok. Sorunun yanıtı aslında çok basit ve kişisel: Yanlış yönlendirildi ve siyaset arenasında ‘muhalefet aslanları’nın önünde tek başına bırakıldı…
Çünkü ‘kızlı-erkekli öğrenci evleri’ meselesinin tamamen dışındaydı ve geçen pazartesi günü bakanlar kurulu toplantısından sonra ‘Hükümet Sözcüsü’ olarak, basının, dolayısıyla da kamuoyunun karşısına çıktığında konuyla ilgili tek bilgisi eline Başbakanlık’tan verilen nottaki kadardı: “Zaman’da çıkan haber sorulabilir. Öğrenci evlerine müdahale edileceği yönünde haberler doğru değil, hükümetin böyle bir planı yok…”
Dolayısıyla kendi görüşlerini bile açıklama fırsatı bulamamış, sadece Başbakanlık’ın resmi görüşünü kamuoyu ile paylaşmıştı.
Buna karşın 16 saat sonra, salı günü yapılan AK Parti Grup Toplantısı’nda Başbakan kürsüden gazetede yayımlanan haberi doğrular nitelikte bir konuşma yaptı ve “Apartmanda yaşayan komşularından ihbarlar geliyor. Çünkü buralarda nelerin olduğu belli değil, karmakarışık, her şey olabiliyor. Ondan sonra anne-babalar ‘Devlet nerede’ diye feryat ediyor. Kusura bakmasınlar, bu yaşam tarzına müdahale değildir, yorumlayanlar varsa buyursunlar yorumlasınlar” dedi.
Erdoğan’ın bu sözleri muhalefete anında malzeme oldu ve ‘Arınç’ın Başbakan tarafından ofsayta düşürüldüğü’ yorumlarına yol açtı. Üstelik muhalefet geçmişte yaşanan benzer durumları da hatırlatıyordu.
Arınç açısından elbette ki şaşırtıcı ve üzücü bir durumdu. Başbakan’ın açıklamalarıyla Hükümet Sözcüsü olarak kendisine yaptırılan açıklama arasında bir çelişki vardı ve bunun bizzat Başbakan tarafından düzeltilmesini istiyordu. Bu nedenle grup toplantısından hemen sonra, aynı gün Finlandiya’ya gidecek olan Başbakan’la görüştü. Bir açıklama yapılmasını istedi. Başbakan’ın, havaalanında kendisini rahatlatacak bir açıklama yapmasını bekledi ama Başbakan tersine grup toplantısındaki sözlerini daha da pekiştirdi.
Arınç da aynı gün yurtdışına çıktı ve o önemli açıklamaları yaptığı cuma gününe dek bir açıklama bekledi. Ancak beklediği açıklama gelmedi…
‘FİTNE’ DEĞİL ‘ONUR’
Arınç’ın çıkışı, muhalefet tarafından AK Parti’deki çatlak olarak görülebilir ya da öyle görülmek istenebilir. Bu nedenle de Arınç’a verilen her türlü destek AK Partililer tarafından ‘fitne girişimi’ olarak okunabilir. Neticede, siyasetin doğası gereği, CHP’de benzer şeyler yaşandığında iktidar mensupları anında ‘CHP hizbi’, ‘CHP kakofonisi’ gibi etiketler yapıştırabiliyor ve görüş ayrılıklarını teşvik edebiliyorlar.
Oysa insani açıdan bakınca Arınç açısından durumun öyle olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Çünkü Arınç’ın içinden geldiği gibi konuştuğu, hiçbir siyasi hedef gözetmediği, tersine siyasi geleceğini riske ettiği gün gibi ortadaydı. Dolayısıyla bu çıkışı, tamamen vicdani saikle yapılmış ve hedefi kendi onurunu korumak olan bir insani duruştan ibaret görebiliriz. Zaten, Arınç’ın siyasetteki özgül ağırlığı da bu onurlu çıkışlarından ve ‘Doğrucu Davut’ yanından gelmiyor mu?
Kızlı-erkekli öğrenci evleri konusunda Başbakan’dan farklı düşündüğünü gazetecilerle özel sohbetlerde söyleyen, ancak kamuoyuna verdiği mesajlarda Erdoğan’a sonsuz destek veren AK Parti yöneticilerinin, bakanların sayısı hiç de az değil.
AK PARTİ’NİN TERCİHİ
Başbakan’ın ağzından çıkan her sözün talimat olarak algılanması ve devlet aygıtının valiler, emniyet müdürleri, kurul başkanları aracılığıyla hemen harekete geçmesi, hukuk devletiyle bağdaşan bir görüntü değil.
YÖK’ün ilahiyat fakültelerinden felsefe derslerini kaldırma girişimi, Başbakan’a ait olduğu sanılan sanal bir ‘talimat’ın ürünüydü. Allah’tan vicdanlı ilahiyatçılar, akademisyenler ‘olur mu öyle şey’ dedi de Başbakan’ın böyle bir talimat vermediği ortaya çıkmış oldu ve yanlıştan dönüldü.
Baksanıza, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu gibi mülki amirler, Başbakan’ın açıklamalarını anında talimat olarak aldı ve bekar evlerine yönelik açıklamaları ve girişimleriyle olayı başka bir boyuta taşıdılar.
AK Parti Milletvekili İbrahim Korkmaz’a ne demeli? Anında olayı hormonlara indirgedi ve ergen erkek ve kızların aynı sınıfta olmasının dersten başka şeyleri ön plana çıkardığını öne sürdü.
Bakalım, Başbakan’ın “Konuyu fuhuşa, zinaya, evlere paldır küldür girmeye kadar getirdiler… Ailelerin şikayetleri üzerine bir açıklama yaptık, konuyu nerelere getirdiler” sözlerinden sonra bu yetkililer ve vekiller tavırlarını nasıl değiştirecek? Ya da AK Parti yönetimi, doğru-yanlış ayrımı yapılmaksızın Başbakan’ın her söylediğini, yaptığını alkışlayıp durumdan vazife çıkaranları mı, zaman zaman ‘bu doğru olmaz’ diyebilen ‘özgül ağırlığı yüksek’ siyasetçileri mi seçecek?
Radikal
BENZER HABERLER